Büyük İstanbul depremi üzerinden 25 yıl geçti. Işıkara “30 yıl vakit var” demişti
Murat KAYA
Takvim yaprakları 17 Ağustos 1999’u gösterdiğinde, gece yataklarında mışıl mışıl uyuyan Marmara Bölgesi; yani İstanbul, Tekirdağ, Edirne, Kırklareli, Balıkesir, Çanakkale, Bursa, Bilecik, Sakarya, Kocaeli ve Yalova’daki insanlar şiddetli bir sarsıntı ve acı çığlıklarla uyandı.
EN BÜYÜK, EN YIKICI DEPREMLERDEN BİRİ OLARAK TARİHTEKİ YERİNİ ALDI
Ankara ve İzmirlilerin de hissedebildiği 7.4 şiddetli deprem, korkulanı yaşatmış ve bölgenin en büyük, en yıkıcı depremlerinden biri olarak tarihteki yerini almıştı.
CEP TELEFONLARINA YANSIYAN GERÇEK
Teknolojinin günümüzdeki kadar gelişmediği dönemde, evleri yıkılmayan ve yıkıntılar arasında kalmayan insanlar, önce kaçacak bir yer buldu ve sonrasında henüz şebeke yaygınlığı da çok olmayan cep telefonlarına sarıldı. Yakınlarından, sevdiklerinden, arkadaşlarından bilgi almaya çalışan insanlar, büyük yıkımın farkına henüz varmadan dualara başvurdu.
Cep telefonlarına tek tük düşük düşen bilgiler, konuşulanlar, kulaktan kulağa korkuyla yayılanlar tek bir gerçeği haykırıyordu; İstanbul ve çevresinde çok büyük bir deprem olduğu, yıkımlar yaşandığı ve binlerce insanın bu yıkıntıların altında kaldığı…
Zaman geçtikçe depremin ve yıkım etkilerinin, ilk saatler cep telefonu ekranlarına sığabilen mesajlardan çok daha büyük olduğu anlaşıldı. En çok da ölümlerin gittikçe arttığı.
YARDIM VE DAYANIŞMA RUHU İNSANLARI AYAKTA TUTTU
Ağustos sıcağının etkisiyle eşyalarını yanlarına alamadan dışarıya kaçabilen aileler, konu komşu ve akraba, büyük yıkımı haber aldıkça yıkıldı ve yardım çığlıklarına cevap vermeye çalıştı. Büyük bir kaos, büyük bir koşturmaca başladı.
Ertesi sabah gazete ve televizyon ekranlarına yansıyan bilgilere göre, Marmara Bölgesi’nin tümünü etkisi altına alan tarihteki en büyük depremlerden birinin yaşandığı ve yıkılan binlerce binadan on binlerce insanın cesedinin çıkabileceği konuşuldu.
Yardım hatları açıldı, çadırlar kuruldu, afet ilan edildi ve devlet birimleriyle insanlar aziz bir yardımlaşma duygusuyla hareket etmeye başladı. Hatta Türkiye ile arası hep limoni olan Yunanistan ve dünyanın birçok ülkesi, yardım elini uzattı.
Bu yardımlaşma ve dayanışma ruhu, depremin maddi hasarı ve can kaybına sebep olması gibi, insan ruhunda açtığı hasarı biraz olsun teskin etti. İnsanlar, depremzedelere yardım için adeta birbirleriyle yarıştı.
ORTAYA ÇIKAN YAPILAŞMA VE MÜTEAHHİT GERÇEKLERİ
Depremin ilk şokları atlatıldıktan, yardım elinin insanlara uzayabilmesinden ve binlerce insanın enkaz altından çıkarılabilmesinden, hatta enkazdan son anda kurtarılan insan ve yaşam hikayelerinin gözyaşlarına sebep olduğu ilk günlerden sonra, acı bir gerçek tokat gibi insanların yüzüne çarptı. Bu acı gerçek, ne İstanbul ne de çevre illerin böyle bir depreme hazır olduğu gerçeğiydi.
Zaman geçtikçe, depremin yıkım etkileri daha fazla hissedildikçe insanlar, sebebini de görmüş oldu. Doğal olan bir olayın doğal olmayan bir hazırlanışla (hazırsızlıklanış) ölüm getirdiği, kentlerdeki yapıların; deprem yönetmeliğine uygun olması bir kenara deniz kumundan yapılmış olduğu, tek bir ufak sallantıya dahi dayanamayacağı gerçeği her geçen gün daha çok fark edildi.
SİMGE MÜTEAHHİT: VELİ GÖÇER
Bu gerçekle karşılaşan insanlar, deprem acısının yarattığı çaresizlikle dönemin yetkililerini ve bu yapılaşmaya izin verenleri olduğu gibi 5 kuruş daha fazla para kazanmak için evleri gerek deniz kumu gerek klonsuz, dayanıksız yapan müteahhitleri de suçladı.
Özellikle bir isim vardı ki o isim daha sonra depremin simge ismi olarak hafızalara kazındı. Çınarcık’ta yaptırdığı evlerde çok sayıda can kaybı yaşanan müteahhit Veli Göçer, kayıplara karıştı, bu kayıplara karışma insanları daha da öfkelendirdi ve simge müteahhit daha sonra yakalanıp cezalandırıldı.
ÖN PLANA ÇIKAN DEPREM UZMANLARI
Kimi insanlar da Veli Göçer gibi günah keçileri bulmak yerine, bu yapılaşmalara izin veren devlet yetkililerinin sorgulanması gerektiğini, bundan sonraki düzende devletin bu işe el atıp başta İstanbul, bu tür yapılaşmalar olan kentlerde büyük bir değişime başlamasının şart olduğunu dile getirdi. Ve burada en çok uzmanlar ön palana çıktı.
Duyarlı insanlar gibi o dönem televizyon ekranlarına çok sık çıktıkları ve haberlerde görüşlerine yer verildiği için ismini ezbere bildiği akademisyen deprem uzmanları da, sonraki depremlerin etkisini en aza indirmek için değişime ve büyük yapılaşmaya dikkati çekti.
İSTANBUL İÇİN 30 YIL VURGUSU
Hatta o dönem, bir kahramana dönüşen ve “Deprem Dede” olarak anılmaya başlayan dönemin Kandilli Rasathanesi Başkanı rahmetli Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara, İstanbul’da 30 yıl sonra yeni bir büyük bir deprem yaşanacağını dolayısıyla önünde 30 yıl bulunduğunu ve bu sürenin yeni depreme hazırlık için yeterli bir süre olduğunu dile getirmişti.
Çocuklar için animasyonu bile yapılan deprem filmende Işıkara, “Deprem bir gerçektir hazır olun” diyordu.
Depremden sonra Kandilli Rasathanesi’nde Işıkara’nın başkanlığında yapılan değerlendirme sonunda, olası İstanbul depreminin yüzde 62 oranında 30 yıl içinde olacağı belirtilmişti. Hatta her şeyi bilimsel ışıkta anlatan ve kesin oranlar vermekten kaçınan Işıkara, geçtiğimiz yıl büyük yıkımın yaşandığı 6 Şubat tarihli Hatay depremine bile dikkati çekmiş, Hatay bölgesinin tehlike barındırdığını bile bildirmişti.
25 GEÇTİ, KALDI 5 YIL
Işıkara’nın uyarısının üzerinden tam tamına 25 yıl geçti. 17 Ağustos büyük depreminin yıldönümünde biz de PD olarak bu zaman diliminde ne tür bir hazırlık yapıldığı daha doğrusu yapılmadığı bilgisini okuyucularla paylaşmak istedik.
Geçen bu zamanda Bingöl, Elazığ, Kütahya, Van, Edremit, Afyon, Tunceli ve İzmir’de de büyük depremler yaşandı. Tıpkı İstanbul depremi sonrasında olduğu gibi ülkenin acı deprem gerçeği ve alınamayan önlemler, gerçekten alınamayan önlemlerle birlikte tartışıldı, bugünlere gelindi.
Ama en büyük deprem yıkımlarından biri de kuşkusuz 6 Şubat 2023’te yaşanan Kahramanmaraş merkezli deprem oldu. On binlerce insanın hayatını kaybettiği bu deprem, 17 Ağustos’un acısını yaşadığımız bugünlerde en taze deprem hatırası olarak akıllarda duruyor.
Marmara bölgesi fay hattı çok aktif. Ama alınan önlemler bu derece aktif mi, PD okurlarına bırakıyoruz. Ve elbette depremsiz Türkiye günleri diliyoruz.
patronlardunyasi.com